Tarih boyunca, insanoğlunun beslenme alışkanlıklarında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Antropolojik kaynaklara göre, Paleolitik dönemde avcı-toplayıcı bir beslenme tarzı benimsenirken, Neolitik dönemde yerleşik hayata geçişle beraber tarım ürünlerine dayalı bir beslenme şekli benimsenmiştir. Sanayi devrimiyle beraber insanların, kentsel yaşantısında yemek yemeğe ayırabildikleri zamanın azalması fast-food kültürünün giderek yaygınlaşmasına neden olmuştur. Toplumsal gelişmeyle birlikte hayatımıza giren yüksek kalorili beslenme alışkanlığı, metabolik sendrom olarak adlandırılan, insülin direnciyle başlayan ve abdominal obezite, glukoz intoleransı, diabetes mellitus, dislipidemi, hipertansiyon ve koroner arter hastalığı gibi sistemik bozuklukların birbirine eklendiği ölümcül bir endokrinopatiye sebep olmaktadır. Metabolik sendromun temel nedeninin obezite veya enerji dengesizliği olduğu anlaşılmıştır. Pozitif kalori dengesinin metabolik sendromun altında yatan temel sebep olduğu ileri sürülmüştür. Bu sebeple kalorinin kısıtlanması, devam eden obezitenin varlığında bile, çoğu metabolik risk faktörünü tersine çevirmektedir. Kısacası metabolik sendromun primer nedeninin aşırı ve yüksek kalorili beslenme şekli olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle, hastalara yapılacak birincil müdahale, yaşam tarzı değişiklikleri olmalıdır. Bu değişiklikler; kalorinin kısıtlaması, gıdaların iyileştirilmesi, sağlıklı besinlerin tercih edilmesi ve fiziksel aktivitenin arttırılmasıdır.